Tuesday, January 28, 2014

Erkeklere Takım Tutmama Hakkını Verelim Lütfen

Türk erkekleri üzerine kurulmuş nasıl bir "adam gibi olma" baskısı varsa, takım tutmuyorum demek bile "karı gibi" olmak olabiliyor, bazıları için. Tamam o takım tutmuyor ama belki senden  daha akıllı, daha zeki, yada başka bir sporda başarılı.
Bu arada "karı gibi olmak" da küfür niyetine söylenen birşey. Neden bu kadar kötüyse kadın olmak ?
Ama en kötüsü de kızlı/erkekli olmak. Hele de bu zamanda ! :)
He bir de, eğer bir erkek takım tutmuyorsa ve takımı sorulursa, önce biraz durur, düşünür sonra aklına bir şey gelmiş gibi BEŞİKTAŞ der.
 

Wednesday, January 8, 2014

Litvanya (Vilnius)- Erasmus Günleri

Tek başına ayakta durabiliyorum hissini yaşamak, başka dünyalar görmek, başka hayatlar tanımak hep ruhumdaydı.

Okulumun son senesi Erasmus gibi bir fırsat yakalamıştım. Adını bile duymadığım bir ülkeydi Litvanya, yarım dönemlik ders kredisini orada dolduracaktım.

Aradan geçen 6 senenin ardından detay vermem zor olacak ama hiç tanımadığım bilmediğim bu memleketin doğasına hayran olarak geri döndüm.

Vilnius'u ilk görüşümde bu şehir değil orman demiştim. Böyle yeşiller içinde başka bir şehir var mıydı ? Şehrin ortasında öbek öbek koruluklar, kocaman çam ağaçları ve dinmek bilmeyen  yağmur hoş geldin dedi bize.

Yurt binamız da orman içindeydi. Bu kadar bakir bir doğa biraz da ürkütücü gelmişti. Odamızın camından sık çam ormanı manzarası vardı. Yalnız 2 kişilik odalarımız, manzaramız kadar iç açıcı değildi. Nevresimler, battaniyeler, mutfak, tuvalet pislik içindeydi. Yol yorgunuyduk ama bütün günümüzü temizliğe harcamak zorundaydık.

İşte böyle başladı Litvanya macerası. İlk gerçek yolculuğumdur o benim, çünkü aynı zamanda içime doğru yapılmış olan. Güzel günler geçti, zor günler de geçti... Son günler zor dayandım vatan hasretine. Artık bıkmıştım doyumsuz beraberliklerden, otobüslerde altına işeyen ayyaşlardan, sokaklarda uyuyan keşleri görmekten. Ama o Ortaçağ Avrupasında yaşadığımı zannettiren mimari güzelliklere de doyamamıştım. Arnavut kaldırımlara, taş binalara bakmaya doyamamıştım. Neris'e de doyamadım, herşeye tanık olan ama sakin sakin akan güzel Neris'e. Vilnius'a kilometrelerce can veren yeşil veren güzel suya.... Ha bi de tüm bu güzelliklere tepeden baktığım Gedimino kalesine tırmanmaya doyamadım.


İşte böyle başladı Avrupa şehirlerine olan merakım...