Thursday, January 28, 2016

En Basit Anlatımıyla Karadelik Nedir ?

Yüzlerce, binlerce güneş büyüklüğünde bir kütlenin 1-2 km çapında bir alana sıkıştığını düşünelim. Bu büyük kütlede yoğunluğundan dolayı öyle büyük bir çekim alanı var ki kendine gelen foton parçacıklarını (yani ışığı bile yutuyor). Ve bu nesnelerden evrenlerde bir sürü var... Yine Einstein izafiyet teorisine göre bu kütlelerde zaman matematiksel olarak duruyor. Bu sebeple interstellar (Yıldızlar Arası) filmindeki gibi karadeliklerin paralel evrenler arasında geçit olarak kullanılabilmesi teorisi geliştiriliyor. Ve bu nesnelerden (gerçekten de somut ve devasa nesneler) bir çok var. Bildiklerimiz ve bilmediklerimiz... İşte o zaman insanoğlu ve dünyası toz zerresi oluveriyor. O zaman diyoruz ki biz bu kadar önemsiz olamayız. Daha büyük bir bütünün parçaları olmalıyız. Bu süreçte fani dünyamızda aşkı arıyoruz. Kendimizi daha değerli kılmak istiyoruz. Daha büyük bir parçamız varmış zannederek... Tam da bu noktada inanma ihtiyacımız doğuyor. Su gibi bir ihtiyaç. İşte o ait olduğumuz büyük parçaya da Allah diyoruz.

Bu ara meraklıyım çok. Merak ne kadar da değerli bir itki, bir motivasyon ama NEYİ merak ettiğimiz çok çok önemli. Merak ettiğimiz şeye dönüşüyoruz, çünkü onun için çabalıyoruz... Mesela bugün ne giysem programında kimin birinci geleceğini merak edersek. O izlediğimiz kadınlara dönüşmemiz kaçınılmaz.

Tuesday, January 19, 2016

Hesaplaşma (Otobiyografi)

Çok uzun yıllar çevremdeki herkesi kendimle "bir tuttum". Bu hem onları sevip, samimiyet hissetmekle ilgili bir "bir tutmaktı" hem de davranış, karekter olarak da aynı zannetmekti. Birisi daha az konuşkan, birisi daha somurtkan , birisi daha az hareketliyse uzaydan gelmişti sanki. Yada bana özel bir kastı vardı. Yeni anlayabildim, herkesin çok farklı renklerde olabileceğini, bunlardan hiçbir anlam çıkarmamak gerektiğini, olduğu gibi kabul etmek gerektiğini... Çünkü kendisi de değişiyor insan. Yaşadıkça, denedikçe, yanıldıkça, bambaşka birisine dönüşüyor.Ama bazı şeyler var ki 80 yaşına da gelsen belki değişmeyecek ve o bazı bizi biz yapan şeyler... 

kimim ki ben ;

  • Yazmayı öğrendiğim ilk yıl günlük tutmaya başladım. Bir çok günlük defterim oldu. Hepsi utançtan (kendi devinimimi görmekten mahçup) çöpe gitti..İnşallah bu blogu da kaldırmam.
  • Aklımın erdiği en küçük yaşlarda (3-4 yaşlarımı hatırlıyorum) pencereden diğer evlerin ışıklarına bakar insanların hayatı nasıldır diye merak ederim. (Dikizci gibi değil ama :))... Şimdi de dünya tarihi ve siyaseti gibi toplumsal konulara çok meraklıyım. 
  • İlkokulda serviste 2 kişi kavga ederdi, ben ağlardım. Böyle insanlara "empat" deniyor. Dünya meselelerine fazla kafa yoran, herkesin acısını içinde derinden hisseden...  (Zamanla bu duyarlılık azalıyor tabi, bencilleşiyor insan ama gene de kendimi bencil diye yargılarken çevremdekilerden bendeki empatinin yarısını beklesem çok şey istemiş oluyorum.)
  • Bebeklikten çok hareketli olduğum söylenir. Şimdi de yürümediğim günler huzursuz oluyorum. Yürümeyi severim, karda, yağmurda, rüzgarda ve baharda... 
  • Kolay seviyorum, çabuk affediyorum, hemen inanıyorum, hayır diyemiyorum. Ve evren insanı hep en zayıf noktasından vuruyor. Hep o noktadan sınava sokuyor. Geçersen tekamül var sonunda. Geçemezsen sınavın tekrarı... Tekrar tekrar tokatlanıyorsun. Tekrar ve tekrar....
  • En büyük hayalim dünyayı gezmekti. Eh yavaş yavaş o da olacak gibi. Gezerken sanki cennetteyim. Mesela;
    • Başka ülkelerideki insanların da aşık olduğunu, evlendiğini, çocuk sahibi olduğunu,
    • Ayyaşlarının ingilizce konuştuğunu(Polonya),
    • Bayılacak kadar içtikleri halde saygılı olabildiklerini (Çek Cum.),
    • Kadınların kamyon şöforlüğü yaptığını (Litvanya),
    • Gelin kaynana sorunlarının bile olabildiğini (Almanya)
    • Bir şehirde neredeyse herkesin tekne sahibi olabileceğini (Kopenhag/ Danimarka)
    • 400 yıl önce sıradan bir öğretmenin evinde masif mobilyalar ve piyano olabileceğini (İsveç/ Stockholm) (Ki Türkiyede 150 yıl öncesi benim büyük anneannem için divanın lüks sayıldığı dönemler...)
    • Herşeyin doğalı, organiği diye takıntı yaptıklarını (Fransızlar) bilmek çok güzel.
      • Baltık denizinde beyaz geceleri görmek ve Talinde İran Somonu yemek, şehir içinde sincapların gezinmesi, masalsı şatolar, gözlem kuleleri... iyi ki görmüşüm onları.
  • Bodrum katlarda nefes darlığı yaşarım. Denizde dalmayı bilirim ama 1-2 metreden fazla dalmam. (Tüplü dalış denememde tüpü çok çok soluyup soluyup oksijen sarhoşu olmuştum. Sözde nefes yetmiyor. Doğum travması mıdır nedir ..)
  • Eleştiriye kapalıyım demek haksızlık olur ama çok açık da değilim. Hemen savunmaya geciyorum
  • Sevgi, ilgi arsızıyım. (Bu durum yaşla azalıyor.)
  • Aferinciyim, tamam efendimciyim. 
  • İtiraz edip, tartışmak için çoğu zaman yeterli gücü bulamıyorum kendimde. (Bu da yorgunluktan olabilir.)
  • Maymun iştahlıyım.
  • Uzun süre masada sandalyede oturamıyorum. (Zamanında fazla ineklemekten sanırım.)
  • Kolay kahkaha atamıyorum. (Düğün Dernek tarzındaki kaba güldürüye hiç gülemiyorum.) Kahkaha atabildiğim Cem Yılmaz, Ata Demirer stand up ları var.
  • Dağınık ve sistemsizim.
Ah ah hadi rehber hocalar şimdi yapın şu yetenek eğilimi sınavlarını. Artık birazcık kendimi tanıyorum.

Wednesday, January 13, 2016

Kızımın 2. Tesellisi

Babasının annesine sesini yükselttiğini duyan İpek;

- Annee sen bu odada kal, ben bi babama gözükeyim.
- Neden Kızım ?
-Çünkü ben çok güçlüyüm. O bana bişey yapamaz.  // Çıkar ve arkasından kapıyı kapatır :)

Kızımın İlk Tesellisi

BEN: Aaa İpek kek gene dağıldı kızım. Tüh. Düzgün çıkmadı kalıptan.
İPEK: Olsun Annee. Her zaman şekli güzel olması gerekmez. Tadı gayet güzel.