Wednesday, February 12, 2014

TAHTALI DAĞI (2366 M) /ANTALYA

Kar kürüme, su geçirmez kıyafetler, ayakkabılar, sırt çantası, açlık derdi olmadan hooop 15 dakikada zirvedeyiz. Tahtalı teleferiği gördüğüm ve bindiğim en büyük teleferik. İnmesi, binmesi çok heyecanlı. Yolculuk deseniz tadından yenmiyor. Bazen uzaklara dalıyorsunuz, bütün körfez doğudan batıya harita gibi ayaklarınızın altında. Hatta belki Fethiye bile gözüküyor. Bulutların üstündesiniz. Kendimiz mücadele ederek, ter dökerek tırmanmanız gibi olmuyor. Bir de sonuçta orada bir tesis var. Issızlık ve bakirlik yok. Bir dağcı kesinlikle teleferiğe binip hooop zirveyedeyim demekten zevk almaz. Ama  ben yine de zevk aldım, dağcı falan da değilim zaten :)
Eğer ilkel çağlarda yaşıyor olsaydım ve tanrı burda yaşıyormuş deselerdi inanırdım. Bir çok yüksek dağ var, Tahtalıdan daha yüksekleri var, ama deniz seviyesinden yükselişini gördüğümüz için çok daha görkemli gözüküyor. Mesela Ağrı dağı zaten belli bir yükseklikteki ovadan izleniyor. O da görkemli.
 Hep doğa ile içiçe olabilseymişiz, bütün hırslarımızdan arınırmışız, hiçbirşeyi tutkuyla istemediğimizde gerçek özgürlüğü yakalarmışız. Mehmet bana "çok pis hırslısın sen" der. Hem hırslı olup, hem yorgunsanız veya çalışmaya fırsatınız yoksa, o en kötüsü. O hırs içinizde patlayıp duruyor. O zaman bol bol dağlara çıkmak lazım. Yada çalışmak lazım.
 
Aşağıdakini ben çektim, ben çektim :). Dünyanın sonu gelmiş gibi. Dünyanın ve evrenin büyüklüğünü düşündükçe biz ve sorunlarımız ne kadar küçülüyor !.
 
 Bir kere de şunları düşünmesem. Bir kerede de anı yaşasam keşke. Allah çevremde anı yaşayabilen insanların sayısını çoğaltsın.
 

Thursday, February 6, 2014

UYKU DÜZENİ (İPEK HANIM 19 AYLIK)

Kendimi başarılı bulduğum, kendi kendimi takdir edebildiğim sayılı konulardan birisi oldu kuzucuğmun uyku düzeni. Sonunda başardım. 17-18 ay boyunca günlerce üst üste uykusuz kaldıktan sonra. Gece 4-5 kere uyanıp, derin uykuya dalma şansını kaybettikten sonra, uyandırmadığım sürece hiç ses duymadan mışıl mışıl uyuyan kocacığıma içten içe diş biledikten sonra, (işe başladıktan sonra onu da destek olması, biberon hazırlaması için uyandırmaya başladım ) ve uykumu almak için izin alıp eve gitmenin çare olmayacağını bilip, şirketin revirinde öğle arası, ağrı kesici serum bağlatıp, uyuyarak enerji topladıktan sonra sonunda başardım ben bu işi.
 En başından bilmemiz gereken, bir bebek nasıl uykuya dalarsa gece uyanmalarında da aynı şeyi ister. Ve gece uyanmalarında kendi kendine dalmayı öğrenmesi için sallayarak veya emzirerek uykuya dalma alışkanlığını bırakması gerekir.
Başından beri uyku ritüeli oluşturmuştum. Ama dizde sallama alışkanlığından bir şekilde kurtulamıyorduk. Uyku ritüeli hep aynı saatte kişisel temizliğini yapıp, pijamasını giyidirip, kitabını, masalını okuyup, ninnisini söyleyip uykuya dalmasını sabırla beklemekle oluyor. Bu sabırla bekleme sırasında sabredemez de sallayıvereyim hemen uyusun derseniz, geçmiş olsun. Sabaha kadar dizinizde... Bu ritüel sırasında karşımızdaki bebek şahsiyetinin bizi anlamadığını düşünsek dahi, artık yatma vaktimizin geldiğini kedilerin ve köpeklerin uyuduğunu, mümkünse gökyüzündeki aydedenin çıktığını, uyursa büyüyeceğini sabırla ve defalarca anlatmakla oluyor. Bu anlatımın ötesinde en başta anlattığım kararlı duruş ve rutin çok önemli. Çünkü bebekler rutini seviyorlar, aslında ilginç bir şekilde sınırlarını bilmekten hoşlanıyorlar. Yatılması gerektiğini sakin, soğukkanlı bir şekilde anlatabildikten sonra bebişin taciz ağlamaları susturulamıyorsa yatağına bırakılıyor.  Uyku arkadaşı, emziği, sütlü biberonu veriliyor. Bizim minik kuşun uyku arkadaşı olarak kendi seçtiği bir battaniyesi var. Onsuz yatmaz. Ferberin "Cry it Out" yöntemindeki gibi odasında tek başına bırakmadık. Denemedik mi ? Denedik ! Onu bile denedik. Ama 3-4 dakikadan sonra canınızın bir parçasının çığlıklar atarcasına ağlamasına yüreğiniz dayanmıyor. Bizim taktiğimizde yanında yatılıp, uyuyor numarası yapılıyor. Yine ağlayabiliyor ama delirircesine değil. Bu arada üzerinize çıkıp zıplamak, maymunluk yapmak, öpmek şeklinde tacizler devam ediyor. Siz uyku durumunuzdan taviz vermiyorsunuz. Belki 1 saat öylece yatıyorsunuz. Sinirlenmiyorsunuz. Sonucunda bir şekilde uyumuş oluyor. Siz de gece uyandırılma riskini düşünerek olduğunuz yerde uyumayı tercih ediyorsunuz. Bu sürede iş ve ev arasına sıkışmış hayatınıza bir soluk getirmek, 1-2 saat kitap okumak, film izlemek gibi maceralara atıldığınızda yine uykusuz bir gece geçirmeniz çok mümkün.
Napsanız olmuyorsa sabredin. 2 yaşında, tüm dişler tamamlandığında, nörolojik gelişimi de baya yol katettiğinde kesin düzene giriyormuş. Benimkisi 20 aylık ve yeni düzeldi.
Ha bir de, yukarıda anlattıklarımdan daha önemlisi. Bebeklerimizin katı kurallardan önce sevgi dolu, soğukkanlı ama gerektiğinde sakince sınır koyabilen yetişkinlere ihtiyacı var. Duygularını kontrol edemeyen, bağaran çağıran, ağlayan anne babalara değil.
Geldiğimiz son nokta. Uyku tulumu giyilip, ışıklar söndürülüp, yatağına yatırılan kuzucuğun eline biberon verilir. O onu içerken, kızım 5 dk sonra çiş yapıp gelicem denir. Bu sırada küçük hanım uykuya kendi kendine dalar. Şimdi kendinize ve eşinize vakit ayırabilirsiniz !
13 Aylık, şampiyon aşağıdaki resimde anneyi uykusuz bırakmış.
NOT: İpek Hanım, kendi uyku arkadaşını kendisi seçti. Onun napmaya çalıştığını anlamak, neye ihtiyaç duyduğunu izlemek, uyku saatini geçirmeden ne zaman ağırlaştığını hissetmek o kadar önemli ki. Ben anne olduktan sonra insanları gözleyerek, konuşmalarını beklemeden ne istediklerini çözmekte uzman oldum.
2. Uzmanlık sorumuz şu; Onun bir birey olduğunu unutmadan, kişiliğini işgal etmeden, anneliğin yedirme ve besleme içgüdüsü nasıl tatmin edilecek ? BİLMİYORUM. Maalesef, ağzını sıkıştırıp, çorbaları boğazına dökmemek için kendimi çok zor tutuyorum. Bildiğim bir tek şey var. O benim kendimi tatmin aracım değil.

Monday, February 3, 2014

BABA OLMAK-1

Her nazımızı gören, her düştüğümüzde kaldıran, düşmediysek de de sarıp sarmalayan eşlerden hiç bahsetmiyoruz. Hep "Anne Olmak" düşünülüyor, konuşuluyor, yazılıyor.

Baba olmayı anlamak için biraz hayatın ilk yıllarına bakmak lazım sanırım. 16 Yıl anne babanın da emekleriyle okullara gidilmiş, zor sınvlardan geçilmiş, bazen çocukluk ve gençlik yaşanması gerekirken saçma sapan testler çözülmüş. Sevenler kavuşamamış. Okul bitmiş para kazanmak gerekliymiş. Üstelik daha askerlik varmış. Askerlik bitmiş, herkes çalışmaya başlamış 2 sene herkes para biriktirmiş. Sonunda baba anneye kavuşmuş. Anne de babaya kavuşmuş. Mutlu son olmuş.

 Eve geldiğinde eksiksiz bir sofra, hoş bir müzik, temiz derli toplu bir ev bulan bir adam varmış o zamanlar. Pek çok zaman kendisi de ev işlerine dahil olsa da bunun adı "eşe yardım etmek"miş, yani ana sorumlu kendisi değilmiş. Ana sorumlu evin hanımıymış.
Karıkoca haftasonu ne zaman isterlerse o zaman kalkarlarmış. Sabah kahvaltılarında krep falan yapılmaya kalkılıp da kahvaltı gecikti mi "ya krebe ne gerek, hemen yeseydik" falan diye acele ederlermiş. Kahvaltıda rahat rahat sohbet ederlermiş. Sohbetlerini ancak kapıcı zili veya bir arkadaş telefonu bölebilirmiş.

Bazı geceler geç, bazı geceler erken yatarlarmış. Yattıklarında seslerini, sohbetlerini duyacak kimse olmazmış. Gece herhangi bir sebeple uyandırılma korkusu olmazmış, içlerinde. Yatarken sadece eşinin sırtını yorganla örter, gerisine de karışmazlarmış.
Bazen odanın çeşitli yerlerine konumlandırılmış gece lambalarından gönüllerinin istediğini açar, istemediğini kapatırlarmış.
Eskişehire her kış kar yağarmış. Adam kar yağdığı zaman çok mutlu olurmuş. Evler sıcacık olurmuş.
Yemekleri evin hanımı yaparmış. Bulaşıklar beraber toplanırmış. Tek kanepe 2 kişi uzanıp bol bol film izlenirmiş. Film izlenirken uyuyakalınırmış. Film zaten bahaneymiş, güzel olan sarılıp uyumakmış. Çerez yenilen günler evin hanımı bazen huzursuz olur, bir temizlik titizlik telaşına düşermiş. Bu da tek dertleri olurmuş. Ha bir de maaştan arttırılabilen paraları hangi tatil yöresinde harcasak diye bir telaşe varmış. Eş çok çalışırmış. Geceyarılarına kadar işyerinde kalır, ertesi gün sabah erkenden işe dönermiş. Haftasonları da dinlenemez hale gelmişler. Hayal ettikleri, yapmak istedikleri çok şey varmış ama fırsatları pek yokmuş. Onca yıllık öğrencilikten ve para biriktirme sürecinden sonra tam rahata erdik derken iş yakalarını bırakmamış. Adam daha baba değilmiş.

Peki baba ne zaman olunur ? Baba eşinin hamile olduğunu öğrendiğin ANda olunur. Zaten korunup kollanan eş (hanım) artık daha bir dokunulmaz daha bir kutsaldır. Artık eşle birlikte geleceği düşünülmesi gereken bir masumcuk daha varmış. Bir hanım daha varmış, hanımdan ötede. Daha da CAN mış. Kendi canındanmış.
Tam da o sırada, o AN da baba Antalyada, anne (hanım) Eskişehirdeymiş. Gelebilecek miymiş ? Konyaaltı sahilindeymiş baba. Haberin üstüne 2 bira içmiş. Üzülmüş mü, sevinmiş mi, korkmuş mu ? Tüm içini taşlara ve denize dökmüş. Deniz onu dinlemiş.
6 ay sonra anne, baba kavuşmuş. Kavuşmuş ama anne baba arasında birisi daha yatıyormuş artık. Anne baba eskisi gibi sarılarak uyuyamıyormuş. Hatta anneye kendi bacaklarından bi tanesi de ağır geliyormuş. O bacak hep babanın üstünde kalıyormuş.
Kızları ile sohbete dalmışlar, sarılmayı da unutmuşlar. Babanın bir derdi varmış. Her sabah anne yumurta yemeden evden çıkmamalıymış. Baba her sabah erken kalkıp, işe giden anneye yumurta haşlar, kahvaltı hazırlarmış. Eğer anne geç kalmışsa, yiyecekler için bir beslenme çantası hazırlanırmış. Akşam pişirilen somon balığının pişirilme sıcaklığı çok önemliymiş. Sonuçta "Omega3 ler ölmesin"miş. Yemeğini yiyen anne ve kız erkenden uykuya dalarmış. Baba yalnız kalırmış. Artık anne ev temizleyemezmiş, çabuk yorulur nefes nefese kalırmış. Gezip tozmak isterlermiş ama anne hep uykuluymuş. Anneanne, babaanne de yokmuş. Mercimek köftesi yapan komşu teyzelerin boynuna atlanıp, sevinçten ağlanırmış. Bu yaban memlekete baba kendisi yüzünden gelindiğini düşünür içten içe kendini yermiş.
Acaba ailenin yeni üyesine, anne işe başlayınca kim bakacakmış? Bakıcı teyzeye para yetecek miymiş ? İzlenen her filmin ilk 10 dakikasında anne uyurmuş. Zaten artık aynı kanepeye sığmaları mümkün değilmiş. Bu Antalaya'da yaşamak tatil yapmaya hiç benzemiyormuş. Kışın evler çoook soğuk olurmuş. Eski konforunu yaşamak isteyen KARAGÖZ ailesinin 587 liralık elektrik faturasını görmüşlüğü olmuş. Üstelik aynı konforu yaşayamamış.

Anne şişkoyken de fena değilmiş :). Ama güldüğüne bakmayın, hamişlerin bütün vücudundaki organlar sıkışıyor. Miğde, kalp, bağırsaklar kendine yer bulma çabası içinde...




Doğumdan sonrası BABA OLMAK-2 de...

Sevgiler.