Thursday, December 24, 2015

Umut

Ne cok ihtiyacimiz var yalandan da olsa iyi seyler duymaya. Öyle cok olumsuzluk icindeyiz ki.Kendi gecmisimizi, insanligin durumunu, ülkenin gidisatini dusunmek, sorgulamak istemiyoruz. inanmak istiyoruz hersey cok guzel olacak diyen birilerine. Bizi hayal aleminden cikardigi icin mualefet olan herkesten nefret ediyoruz. O kadar doymusuz ki. Hayallerde yasiyor buna da umut diyoruz. Ama cesaret olmadan, dogru icin savasacak gucu bulmadan bu hayal aleminden cikabilecegimizi sanmiyorum.

Wednesday, December 23, 2015

Fransız İhtilali Avrupanın Başka Bir Yerinden Başlayamazmış

Hiç merakım yoktu ne Fransaya, ne Fransızlara. Belki biraz sömürgeci oluşları, kötü ingilizceleri, biraz fazla milliyetçi oluşları, katolik oluşları vs vs gibi sebeplerim olabilir. İnsan bazen kendini bile tanıyamaz, neyi neden yaptığını bilemez ya. Öyle bişey işte benimki de. Sonradan Avrupa ülkeleri arasında kendimize en yakın hissettiğimiz memleket oluverdi Fransa. Öyle doğallar ki, herhangi bir restauranda yan masanızdaki biriyle uzun uzun sohbet etmeye başlıyorsunuz. Samimiyetten tedirgin olup düşünüyorsunuz, sarhoş mu, deli mi... Yok yok değil. Bildiğin biz gibi işte. Sıcak kanlı. Sonra bayanların saçında ne boya, ne röfle, ne yüzlerde makyaj. Samimiyetsiz topuklular yok. Olduğu gibi işte. Temiz ve bakımlı. Organik beslenme modası tavan yapmış durumda. Abur cuburların bile EU Organik sertifikası var. Biz gibi yediler mi sağlam yiyorlar ama salataya, zeytinyağına çok önem veriliyor. Çok severek gittiğimiz bir pizzacı var, el açma pizzasını taş fırında pişiriyor. Tek can sıkan şey, restauranlar günün belli saatlerinde açık. Mesela akşam 7 den önce hepsi kapalı. Şefim üşüdük içeride bekleyelim diyorsun, "olmaz sizi gören herkes girmek ister"  diyor. 
Protesto yapalım diye sebep arıyorlar adeta. Bizim gittiğimiz dönem ortadoğu kökenli bir takım terör örgütlerinin terör saldırıları oldu Paris'e. Toulouse'da da yası tutuldu tabiki. Victor Hugo'nun bir sözü varmış. "Doğuda binlerce insan ölür, bu sadece bir meseledir. Batıda bir insan ölürse bu bir cinayettir." Yada aynı anlama gelen bişi işte. Yazın google a çıkar. 2-3 defa protesto yürüyüşü içinde kaldık. Neymiş efendim iklim değişiyormuş. Düşünüyorum da o sıkıcı Almanlar, aristokrat Danimarkalılar, İsveçliler yada goy goy Polonyalılar ihtilal falan yapamazlardı zaten. İhtilal için 2 şey gerekli bunlardan birisi entellektüel olmak ki bu Almanlarada, İngilizlerde var. 2. si özgürlükçü olmak ve lider ruhlu olmak. Ki bunların ikisi de Fransızlarda var. Adamlar hem burjuvazi , sanatkar ve zanaatkar hem de emekçi. Emek harcayan adam kolay tüketemez. Hak aramayı da bilir. Çalışana hakkını vermeyi de. O yüzden bi tarafları hep sosyalist. Tek bir AVM bile yok şehir merkezinde. Bir bakmışsın para içinde yüzüyor ama çatı tamirini kendi yapıyor, gurula.... Ve asla eskimeyen bir şeyin yenisini almıyorlar.
Her şanslı Avrupalı gibi bu kardeşler de haftasonları kanoculuk, okçuluk, treking, dağcılık, fotoğrafçılık gibi gibi bir sürü aktivite ile ilgileniyor. Bütün bunları yaparken nasılsa bizde para gani, yayalım yatalım veya devlet bize bakıyor nasıl olsa gibi bir durumları da yok. Adamlar vakti zamanında concord u tasarlamış, üretmiş. Dünyanın ilk ses hızını geçen uçağı. Daha da hızlısı yolcu taşıma amaçlı yapılamamış. Tamamen prestij amaçlı uçurulan uçak artık işletme ve bakım maliyetlerinden dolayı emekliye ayrılmış. Concordun hikayesi uzun. Onun yazısı ayrı olsun.
Şehirde anlatmakta zorlandığım bi salaşlık var. Türkiyemsi bi gevşeklik ama pis değil. Kar kış, yağmur açık havada geziniyorlar. Ha bir de kibarlar ya. Garsonlar mutlu, resepsiyon mutlu, taksici mutlu. Garsonu o kadar test ettim. İpek bişiler döktü saçtı, o olmadı bunu götür şunu getir dedik. Bırakın kabalaşmayı, yüzlerindeki gülümseme düşmedi bile. Çocuk parkında kadınlar sohbet etmeye çalıştı. Üstelik Türk olduğumu öğrenince mesafe koymadılar. (Ki bu terör saldırısı sonucunda müslümanlara tepki olmasından tedirgin olmuşuk.)
Sonuç olarak sevdik sevdik biz onları.