Monday, February 29, 2016

48 saatte Zürih-1

Hani bir geziye tatile çıkmadan önce zaten motive ve heveslisinizdir de ne görseniz etkilenirsiniz ya. Bu sefer öyle olmadı. Sadece hava değişikliği olsun, eşim toplantıdayken otelde oturayım kahve içip kitap okuyayım niyetindeydim. Gene olmadı. Normalde puslu, sisli olan hava benim için güneşli oluverdi. 
Şöyle bir nehir kenarından göle çıkayım, göl kenarından meşhur alışveriş caddesi Bahnhof St.'e oradan tren garına ring yapayım derken günde yaklaşık 15 km yürümüşüm. İpekcik bu sefer hem hava koşullarından, hemde yolculuğun kısa olmasından dolayı evde kaldı. Ama orada gördüğüm her çocukta benimleydi aslında... Şimdi Zürih'in tarihi turistik yerlerini falan anlatmayacağım. Bunlar basitçe tripadvisorda yazıyor zaten. Zürihte en çok etkilendiğim manzara Uetliberg tepesinden Alpleri izlemekti. Fotoğraf makinası ile gözün gördüğünü çekemedik.  Biraz daha teknik çalışmam lazım. Dağlar gerçekten görkemli. Tepeye S10 treni ile şehir merkezindeki Zurih Hapbahnof (İstasyondan) 25 dakikada çıkılıyor. 24 saat geçerli ve 2 kişilik tren bileti 24 frank. Bir kere en ücra köşelere kadar, dağlara, bayırlara çıkan (birden fazla yönde) demiryolu hattının olması çok etkileyici. 7 den 70 e herkesin sırtında kayak takımı ile trene binmesi, çocukların kendi sırt çantasını kendisi taşıması çok etkileyiciydi. 800 metre yüksekliğinde Uetliberg tepesine çıkarken yakın kasabalardan birinden gelmiş ve koşarak tepeyi tırmanan bir kız gördük. Bisikletli zaten gırla... Kar bisikleti var adamların.
Gelelim Zurih Gölüne, gölde hem çok iyi bir yolcu taşımacılığı var. Yine 1-2 ring değil. küçüklü büyüklü bütün mahalleleri network gibi birbirine bağlayan birsürü ring. Çeşme suları içiliyor, göl pırıl pırıl, kuğular ördekler yüzüyor. Yazın insanlar yüzüyor. Göl kenarındaki evlerin tamamının teknesi var. Kanoculuk kulüpleri var. Fransa ve diğer pek çok Avrupa ülkesinin aksine mütevazi filan değiller. Mesela Paris Modası falan derler ama Fransızlar genelde salaş giyinir, hippisi, ressamı, saçlar dağınık, kemik gözlük.... En fazla boynuna hoş bir şal bağlar. Hepsi o. Ama bu İsviçrelilerde alışkın olmadığım bir gösteriş durumu var. Gerçekten çok zenginler. Upuzun kürkler, deri özel çantalar, Prosche lar... Kişi başına düşen milli gelir Norveçten sonra Avrupanın en büyüğü. Norveçi görmedim ama baltık ülkelerinde gösteriş olmaz derler. Dünyanın en zengin insanı olup volvo ile gezdikleri söylenir.
Gelelim güvenlik ve çocuklardaki özgüvene; yine bir tren istasyonunda kenardaki tek katlı evlerden birinden 4 küçük çocuk çıktı. En küçüğü 3, en büyüğü 7 yaşında sırtlarında sırt çantası okul yolunu tuttular. Başlarında ne anne, ne baba... Bu başıboş bırakmaktan değil. Tamamen ortamın güvenli oluşundan ve çocukların sorumluluk bilincinden. Ufaklık yerdeki bir çiçeğe takıldı, bakmaya başladı. Bir boy büyük döndü kardeşinin başını bekledi, sonra diğeri, sonra diğeri sırayla arkasına baktı. Ufaklığın incelemesinin bitmesini beklediler. Ve tekrar koyuldular yola. Ufaklığa hadi demediler, kolundan çekmediler, bırakıp gitmediler... Hayranlık, şaşkınlık içinde bakakaldım. Dövmeli, saçının yarısı kazınmış 24-25 yaşlarında bir oğlan çocuğu, adam veya baba elinde bebek arabası, yürüyüş yapıyor, bir eliyle bebeğinin başını okşuyordu, muhtemelen uyutmak için... Çocuk huzurla yatıyor. Trende yeni yürümeye başlamış bir çocuk, anne baba karşılıklı koridorda dikilip, elinden tutmadan ama "ihmal de etmeden" gözetlediler, arkaladılar... İşte ilgi buydu. Yürümesine izin vermek ama arkasında kalmak, kollamak.
Son olarak uçakta yan koridorumda oturan 70 li yaşlarında 3 dede. Yol boyunca içtiler, güldüler, eğlendiler. Muhabbet, kahkaha ve sağlıkları kıskandıracak boyuttaydı.

Hayran kaldım mı, kaldım, bize öfekelendim mi, öfekelendim. Ama yine pırıl pırıl güneşi görünce, bahar kokusunu alınca. "Home Sweet Home" dedim.

Saturday, February 13, 2016

Boyle Bir Günümüz Olsun

Bir bahar günü istiyorum. Hava 28 derece. Toprak ılık. Gunes isitiyor ama yakmiyor. Gökyüzü mavi ama uc bes bulut da yok degil. Bozkirlardayiz. Denize bakar gibi tarlalara bakariz.  Yeni yesermeye baslamis otlar....Minik minik kır çicekleri...Ufuk cizgisinde gözlerimiz dinlenir. Sonra toprak yatagimiz olur. Gökyüzü de penceremiz.

Nazimin Bir Siiri Vardi Hatirladigim kadariyla;

Bugun pazar,
Bugun beni ilk defa günese cikardilar,
Ve ömrümde ilk defa gökyüzünün
benden bu kadar uzak,
Bu kadar mavi,
bu kadar genis olduguna sasarak kimildamadan durdum.

Sonra saygiyla topraga oturdum,
Dayadim sirtimi duvara,
Bu anda ne dusmek dalgalara,
Bu anda ne kavga, ne karim, ne hürriyet,
günes, toprak ve ben....