Wednesday, April 18, 2012

İSVEÇ ve TÜRKİYE KIYASLAMASI

PARA PUL MESELELERİ (MONEY MATTERS!)

Ekonomi mezunu değilim. Açıkçası bu konuda çok derinlemesine bir genel kültürüm de yok ama her aile gibi biz de mikro düzeyde bir ekonomiyi yönetiyoruz. Alacağımız her üründen önce kaba bir fiyat/performans hesabına giriyoruz. Ve pek çokları gibi bordrolu çalışıyoruz.  Günde 10 saat çalışıp, eve yorgun gelip hiçbir sosyal aktiviteye vakit ve enerji bulamayınca biraz da robotlaşmış hissedenlerdenim.


İşte bu yüzden toplumların ekonomi ile ilgili davranışlarını gözlemeyi seviyorum. Türkiyedeki tüketim çılgınlığını hayretle izlerken kendimin de aynı nehirde sürüklendiğimin farkına varıyorum. Satın almak için sürekli çalışan köleler gibiyiz. Gerçek çalışma sebebimizin karın doyurmaktan ötesi olması insan doğasına aykırı değil miydi ? Avrupa Yakası dizisinin karekteri Mustavaliye hak vermemek elde değil. Biz toplum olarak otomobil kredimiz ve faizi,  son model iphonumuz, en fakirimizde nokia veya htc son modelleri, seiko saatlerimiz, en şık mobilyalarımız, eskimeden sıkıldığımız kıyafetlerimiz ve kosmetik için çalışıyoruz. Alabilmek için borçlanıyor, borçlandıkça daha çok çalışmaya mecbur ediliyoruz. Bunun adına da serbest piyasa ekonomisi diyoruz.
Televizyon reklamları, internet, cep telefonu mesajları herkes bize sesleniyor AL, AL, AL bunu da AL, bunu da AL, düşünmeden AL !!! Bana son zamanlarda bütün bu reklamlar çok zalimce geliyor. Bankaların kredi reklamları da zalimce "AL, AL, AL" nidalarıyla beynimiz yıkanıyor. Bedava para dağıtılıyomuşcasına hayallerimizi süsleyen evler, arabalar sergileniyor.
Küçük büyük her ilde çeşitli büyüklükte AVM'ler açılıyor.  Hepimiz şuursuzca saldırıyoruz, fırsat bu fırsat, hepsiburada, gitti gidiyor !!!!!!!
 Bu düzende sevgileri, arkadaşlıkları, evlilikleri bile çabucak tüketiyoruz.

Aslında Komik ve Zavallıyız

Gelelim İsveç'te geçirdiğim 3 haftada gözlediklerime; Göteborgta "Baltığın en büyük AVM'si" dedikleri yere gittim. Beni çeken hiçbirşey olmadı, minicikti, pek fazla ürün çeşidi de yoktu. Alacak pek bişey bulamadım. Bu anlamda ne çok "geri" kalmışlarıdı. Otomobillere bakıyorum, gayet mütevazi... Bizim şehir merkezinde küstahça gezen,makas atan, 4 çeker siyah yaratıklardan hiç göremedim. Hele büyük şehirlerde hatta Kıbrısta kiralanan Limuzinlerden vs hiç ama hiiç. Kısaca görgüsüz zenginlerden az vardı belli ki. Yada herkes belli bir refah seviyesinde olunca kimse kimseye gösteriş yapmaya kalkmıyordu. Hatta okuduğum bir Amerikan yazarın seyahat kitabında  isviçrelilerin zenginliklerini göstermekten ölesiye korktukları, bunun çok büyük ayıp kabul edildiği yazıyordu.Sanırım İsveçte de benzer bir durum vardı.
Çuvalla ödeme yaptığımız otel odasının ne kadar basit  ve küçük olduğundan gezi yazımda bahsetmiştim. Banyo-Wc de kendi etrafımda dönmekte sıkıntı yaşıyordum. En basit düz beyaz küçük fayanslarla döşenmişti. Hergün çarşaf değiştirmek falan yok. Hatta tuvalet kağıtları genelde saman kağıttan desem! Oda kahvaltı dışında pek de bir ikram yok. Açık büfedir, herşey dahildir böyle kavramların ismi bile yok. Bir de bizim otellerimize bakın. Onlara göre pul olan bir paraya saray yavrusunda yaşıyor turistlerimiz.Şehirler bisiklet trafiğine tamamen uygun yapılaşmış. Bisikletsiz bir hayatı yaşlısı, genci düşünemiyor.
Anladım ki bir ülkenin ekonomisinin büyümesi iyidir ama ekonomi büyürken cebi dolanların kültür seviyesinin yüksek olması daha iyidir.
Çünkü bizim zengin krolar heryerde başımıza bela, trafikte, belediye çalışmalarında, şehir yapılaşmasında, plajda, otelde, piknik alanında, eğlence mekanlarında...
Burjuvazi zenginler ise ülkelerine katkı sağlar, eğitime, sanata, kültüre, turizime, şehirleşmeye, sokak adabına, restoran adabına ve hatta eğlence kültürüne...

Belki o zaman Antalyada yaşadığım Konyaaltı sahilinde medeniyet olurdu. Kaliteli müzik, kaliteli yeme içme olurdu, eğlence denilince sahil boyunda sıra sıra bekleyen hayat kadınları algılanmazdı. Kimse kimseye kokmuş çupra yedirmeye de kalkmazdı.

 Sosyal adalet konularına hiç girmiyorum. Hele ki İsveçte doğum izninin "ücretli"  2 sene olduğunu duyunca  ve doğum öncesi hakettiğim  4 haftamı doğum sonrası hakedeceğim 8 haftama ekletmeye çalıştığım şu günlerde yaşadığım duyguları tarif etmek mümkün değil. 

Biz ki Orta Asya'dan bu yana medeniyetin beşiğinde yaşamış, uygarlıklara öncülük etmiş bir millettik. Bizi bozan hep bu para meseleleri mi ?

BU KADARI DA OLMAZ DEDİRTENLER

İclal AYDIN Saba TÜMER'in programında forumlarda kendisi ile ilgili yapılan eleştirel yorumlar için aynen şunu ifade etti. "Hakkımda bu yazıları yazanlara şöyle demek istiyorum. "evet siz evde ekran başındasınız ve ben burda, üzgünüm ama para bende, kıskanmayın !"" dedi.

Kanal D, Ana Haber Bülteninde, ünlü muhabir izlettirdiği, bebeğin mama sandalyesine tırmanması videsou için; "Nasıl da tırmandı piç kurusu !" dedi. Tivibu Ev kullanıcısı olarak duyduklarıma inanamadım ve yayını geri aldım 3 kere tekrar dinledim. Hala inanamıyorum.

No comments:

Post a Comment