Sunday, September 14, 2014

Tren Yolculukları- Gitmek için Gitmek

Ne şanslıyım ki çok güzel bir Tren Garı olan Eskişehir'de doğdum ve büyüdüm. Tam kendi kendime tren başka bişey diye düşünüyordum ki aklıma çevremizde pek çok kişinin ömründe hiç trene binmediğini düşündüm. Anlatasım geldi.

Tren çok başka bir dünya. Her mevsim ayrı tadı var trenlerin ve garların. Bir kere otobüs terminali gibi şehrin dışında olmaz garlar, tam da göbeğinde olur. Vuud, vuuuud yapan kornası, cısss tık, cısss tık sesi, sizi hafif hafif beşik gibi sallaması, kocaman manzaralı camları çok keyiflidir. Camları açıp kafanı sarkıtması, rüzgarı hissetmek de ne harikadır. Bir de nedense tren yolları hep daha yeşillik yollardır, karayolunun aksine... Daralır, genişler, tünellere girer, pencerenize ağaç yaprakları bile çarpar. Birbirine bakan dörtlü koltuklarda, sohbetler etmek, yollukları paylaşmaktır trene binmek.
Ayrı bir kültür. Hele kompartımandaysanız bir süreliğine eviniz ailenizidir orası. Bazen pistir, değişik kokar ama sevdiği zaman hiçbir kusuru görmeyenlerdenim ben. Hatta o tuhaf motor yakıtı ile karışık kokuyu seviyor bile olabilirim.
Eskişehir-İzmir; Eskişehir-Kütahya, Eskişehir-İstanbul, Eskişehir-Ankara; Eskişehir-Adana hepsini çok severim ama en çok da Eskişehir-İstanbul anım vardır.  Ben 7 yaşındayken babamla annem yaptırmıştı ilk İstanbul gezimi bana. Günübirlik bir kültür turu yapmıştık. Canım annemin hazırladığı yolluklarla öğün geçirdik. Günün sonunda Topkapı, Sultanahmet, Ayasofya, Gülhane yi kapsayan tarihi yarım ada turumuz bitmişti. Babamın TCDD nin lokomotif fabrikasında çalışmasının payı da var tabi tren düşkünlüğümüzde.
Gece yarısı binip sabah İstanbulda işe yetişmelerim, makul bir saatte bindiğim halde kardan tıkanan yollar yüzünden gece yarısı İstanbul'a varmalarım hepsi unutulmaz anılar. Tren camlarına bir yağmur damlası vurur bir de gözyaşı bazen... Bazen de buz tutmuş camların Adana yolunda, Toroslardan indikçe nasıl da eridiğine hayran kalırsınız. Her seferinde yol arkadaşlarım olur. Her arkadaşımın dünyasına girer çıkarım uzun sohbetlerde. Teyzeler peynir, ekmek domates ikram eder. Tekli koltukta da olsanız asla yalnız hissetmezsiniz. Sabaha karşı uyku serinliği içindeyken, güneş sevgiliniz olur ve ısıtmaya başlar sırtınızı. Uykusu da huzurludur trenin. Hem de çok ! Otobüse el sallayan çocuklar göremezsiniz bir kasabadan geçerken, ama trene el sallar çocuklar oyunlarının arasından. Onlar da bilir trenin bir ruhu, kişiliği vardır.

Hep sorarlar ya gitmek mi kolay, kalmak mı ? Benim için gitmek hep daha kolay oldu. Gittiğin yer yenidir, yeni insanlar vardır ve artık yeni bir dünyan vardır. Kalansa anılarıyla öylece kalakalır ona bıraktığın dünyada. Gezmeyi seviyorum çünkü ,herkes aslında camdan baktığını sanarken, sen sırtındaki bohçayı açar bakarsın bütün geçmişine, bugününe ve hesap yaparsın yarınlar için. Bir de gitmiş olursun işte. Gitmek için gitmişsindir.

Şimdilerde geçmişi ve geleceği daha az düşünmeye daha çok anı yaşamaya başladım. Zaten kendimle baş başa kalabildiğim anlar kısıtlıyken onları de geçmiş ve geleceğin yüküyle ezmiyorum. İpek bu duruma şöyle diyor. " Men Büyüdüm !" :)

Bir öğrencinin her zaman ayakkabılarını çıkarıp ikili tren koltuğuna uzanma şansı vardır. Ama yetişkinin ayakkabı çıkarması pek de hoş görülmez. Sanırım artık ayakkabımı çıkarıp koridora doğru uzatamam. Cama doğru, bi ihtimal ! Öte yandan bir yetişkinin yemekli vagona gidip bişiler içip, çerez yemek için bütçesi daha rahattır. Demek ki büyüsem de tren hala canımdır. Piyangodan para çıksın işi bırakıp interrail yapacam. Buraya yazıyorum !

Dip Not1: Çok ufak yaşta dayım ve teyzemle yaptığım bir Kütahya yolculuğunda Alman evlerine benzeyen istasyonları sormuştum ve dayım onları hitlerin yaptırdığını, buralarda insanları sabun yaptıklarını söylemişti. Beni korkutmak istediğini sanmıştım. İnanmamıştım. Yıllar sonra anlayacaktım, Türkiyede olmasa da söyledikleri doğruydu.

Dip Not2: Haydarpaşa'ya dokunmasınlar lütfen. Kullanılmadığını düşünmek bile istemiyorum. Boğazım düğümleniyor.

No comments:

Post a Comment